Details
Nothing to say, yet
Nothing to say, yet
All Rights Reserved
You retain all rights provided by copyright law. As such, another person cannot reproduce, distribute and/or adapt any part of the work without your permission.
Ruhunuzu yeniden canlandıracak, keşfetmeye değer saklı bir köçe buldunuz. Gizli bahçemize hoş geldiniz. Her gizli bahçenin iki bekçisi vardır. Biri çılgınlığı ve tutkuyu getirir, diğeri dinginliği ve huzuru. Ben nur 31 yaşındayım. Hayatı acısıyla ve tatlısıyla. Deli dolu yaşayan çılgın bir ruhum. Ben Zahide, 28 yaşındayım. Sabrımla ve sakinliğimle bu bahçeyi dengeye getirelim. Bu bahçede her ikimizin yüzlerini bulacağız. Belki de kendinizden bir parça keşfedeceksiniz. Bugün ilk adımımızı atıyoruz ve ara sıra kendimize sıkça sorduğumuz bir soruyu masaya yatıyalım dedik. Ben kimim? Bu soruyu belki de yıllarca kendimize hiç sormadık, dürüst olmak gerekirse. Yani en azından ben çok sormadım ya da belki hep dışarıdan gelen tanımlarla yetindik. Sen kimsin diye sorduklarında hemen hemen hep aynı cevabı verdik aslında. Yani mesleklerimiz neyse, rollerimiz, etiketlerimiz. Hep birinin kızı olduk ya da birinin annesi, birinin partneri. Her zaman aynı etiketlerle tanımlandık. Ama acaba biz gerçekten bu etiketlerle tanımlanabilir miyiz Nur? Ya da belki ben kimin sorusu, yıllarca bulamadığımız cevabın peşinden gitmek için attığımız ilk adım olabilir mi? Olabilir. Peki Nur sence sen kimsin? Ben kimim? Ben bedenimle ruhumun arasında sıkışmış biriyim. Ne tam olarak bedenime ait hissediyorum ne de ruhumu bütünüyle kabul edebiliyorum. Bedenim burada bir ismin var, bir geçmişin, duyguların ve alışkanlıkların da var. Ama içimde başka bir şey var ki, bu çok daha derin bir şey. Bu dünyaya ait olmayan bir şey. Galiba bu da ruhum. Ruhum hep bir şeylerin peşinde. Öğrenmek istiyor, anlamak istiyor, dirileşmek, huzur bulmak istiyor. Dünyada Tanrı ile bir bağ kurmak, o iletişimi hissetmek istiyor. Ama dünyanın koşturması o kadar yabancı ki bazen ruhum daha çok sessiz, çok daha derin bir yerden sesleniyor bana. Ve bazen bedenim dar gelir bu ruhuma. Duygularım taşıyor, kelimeler yetmiyor. Ve tam buraya aitim. Hatta kendimi bazen uzaylı hissediyorum. Ne de bütünüyle başka bir ileri. Yani bu kim diye sorarsam, sana şöyle derim. Ben arada kalmış bir benim. Hem arayan, hem bulan, hem de hala yolda olan biri. Peki Zahideciğim, sen kimsin? Sen o kadar güzel anlattın ki bu ben kimim sorusunu. Benim buna vereceğim her cevap kısa kalacak. Öyle düşünmemelisin. Çünkü uzaylı değilim. Yani sen de dünya mısın? Yani bu soruyu ilk sorduğumda, düşündüğümde aklıma ilk gelen şey aslında insan olabilmek. Yani sadece fiziksel varlığımıza göre değil. Tam bir toprak buncu. Dünyaya ait hala. Ama düşünürken aynı zamanda ruhsal halimizle de, niyetimizle de, içsel dengemizle de insan olmak. Yani yolun halimize. Sadece var olmakla sınırlı olamayız. Görevimiz de olamaz. Ve sanırım ben hala bu dengeyi arayan biriyim. Hem içsel huzurum bulma, hem de bu dünyadaki amacımı keşfetme, sevilme. Belki biz hepimiz bir yolculuktayızdır. Kim bilir yani bu dengeyi arayan, sorgulayan, nihayetini kabul eden bir yolculuktur. İnan ki bu sorunun cevabını insan olarak da bulamış değilim canım. Anladım. Peki, sıradaki soru gelsin o zaman. Yani ben dediğim kişi bugün kim? Ben dediğim kişi bugün kim? Güzel soru. Yani hepimiz bence her gün farklı bir insan olabiliriz. Düşünsene, bugün belki bir önceki günden çok daha farklı bir halindeyimdir. Belki dün çok mesleğiydim, bugün çok daha huzursuzumdur. İnsan olmak böyle bir şey zaten. Yani sürekli değişiyorsun. Farklı zamanlarda farklı versiyonlarımız var. Ve bence bu da çok güzel ve kıymetli. Kim olduğumuzu her gün yeniden keşfetmek için aslında bize armağan gibi düşünebiliriz. Doğru. Benim bence bununla ilgili bir hikayem var. Mevla'nın çok güzel bir hikayesi var aslında bu sorunun üzerine. Ve aynı zamanda insanı da gerçekten etkileyen bir yaklaşım. Hikaye kısacası şöyle diyor. Mevla'nın da bir gün çok derin bir şekilde engellisasyon yaparken bir öğrenci ona gelir ve sorar ki, Efendim ben kimim? Mevla'nın da bir süre sessiz kaldıktan sonra şöyle diyor, bir ayna ol. Kendini görmek istiyorsan önce başkalarına bak. Yani bütün metin aslında ayna olabilmek diye düşünüyor. Ben de buna tanınıyorum Mevla'nın dediğini. Anlıyorum galiba ne demek istediğini. Ayna olabilmek. Ama böyle ayna olabilmek deyince tam gözünün önüne canlanmıyor. Ne demek istediğin. Şimdi biliyorum senin bu konuda bence bilgin var bana kıyasla ve daha ilgilisin aynalama mevzusuna. Çünkü bunun eğitimlerini de aldın zamanında. Doğru. Beni de biraz sürükledin ama ben de peki olsun. Yani peki diyelim mesela tanımadığımız insanlar hakkında duyduğumuz önyargılar oluyor ya bazen. Evet. Bu aslında kendimizde gördüğümüz eksiklikler ya da fazlalıklar ya da bizi rahatsız eden özelliklerle bağlantılı olabilir mi sence? Ne düşünüyorsun o konuda? Böyle bir örnek olabilir mi? Yani evet. Soruna gerçekten hemen böyle evet diyesim geldi. Evet aynalama. Çünkü uzun zamandır fark ediyordum ki başkalarında gördüğüm ya da görmek istemediğim şeyler çoğu zaman kendimle ilgili. Özellikle tanıdığımız ya da tanımadığımız insanlara karşı taşıdığımız önyargılar. Bunlar eski cinsel kayıplarla, bastırdığımız yönlerle ya da kabul etmekte zorlandığım taraflarımla bağlantı oluyor. Mesela birini nankör bulduğumda, çok sihir nankör bulurum aslında. Aslında kendi içinde belki de Tanrı'ya karşı duyduğum nankörlükle yüzleşiyorum. Ya da birini fazla gösterişli bulduğumda kendi ışığımı tam sahiplenemediğim yerlerime dokunuyor o kişi. Bakıyor yani aslında. Kesinlikle bakıyor. Çünkü yani kendimi orada var hissetmiyorum. Yani gösteremiyorum yani o ışığımı gösteremiyorum. Bu da beni rahatsız ediyor. Hani o insan daha iyi yapıyor diye benden. Yani burada aynalama çok güçlü çalışıyor inanki. Kimi zaman bir eksikliği, kimi zaman bastırılmış bir arzuyu gösteriyor. Bence önyargılar bir kapı gibi diye düşünüyorum. İçeri bakabilirsek kendimiz hakkında çok şey öğrenebiliriz. Ama genelde o kapının önünde durup ben böyle değilim deyip geçiyoruz. Oysa tam orada farkındalık ve şifa başlıyor diye düşünüyorum. Artık biriyle ilgili diyelim de oluşan ilk cümleyle daha dikkatle bakıyorum. Çünkü belki de bana diyor ki, Nur burada seninle ilgili bir şey var. Görmeye hazır mısın diyor. Ve ben artık o sesi duymaya çalışıyorum yani. Ama bu çok güzel bir şey. Çünkü biz insanlar genelde kaçıyoruz ya. Hep böyle kestirme yollar arıyoruz. Bu aynalama mevzusu bence çok ilginç olabilir kendini keşfetme yolunda. Kesinlikle öyle. Yani gelelim bence son soruya. Çünkü bu soruyu da gerçekten merak ediyorum. Senin fikrini merak ediyorum aslında. Hadi bakalım. Sor gelsin. Şimdi kim olduğumuzu ve kendimizi bulmamız için illa ki kestirme yollar vardır. Şimdi ben biraz tembel taraftan varım. Bana üç tane çok değerli soru sorsaydın. Bunlar hangileri olurdu? Bence ilk soracağım soru, hayatımdaki en büyük korkularım neler ve onlarla nasıl başa çıkıyorsunuz. Bence bu ilk soru olur. Çünkü iki duygu vardır insanda. Sevgi ve korku. İlk bunu sorardım. İkincisi neler beni mutlu eder. Çünkü o da çok önemli bir şey. Çoğu zaman hepimiz biliyoruz ki neyden nefret ettiğimizi biliyoruz ama ney bizi mutlu ediyor onu bilmiyoruz. Biz hep böyle ezberden konuşuyoruz. Para beni mutlu eder mesela. Ama para geliniyor. Biz biliyoruz. Öyle gerçekten ama o para da geliyor. İstedikleri para geliyor ama gene de mutlu olamıyorlar yani. Öyle. Güzel soru. Aynen. Bir de üçüncüsü hayatımdaki amacın ne? Hangileri bırakmak istersen. Çünkü hepimiz tekamülümüzü tamamlamak için geliyoruz bu dünyaya. Ama da belki bir gün bir tokat çekeriz bununla ilgili. Evet. Olabilir. Yani onu sorardım. Hayatımdaki amacın ne? Dünyayı bırakmadan önce hangileri bırakmak istersin? Seni nasıl hatırlarsınlar belki? Belki seni dünyaya bir daha hatırlarlar. Bu kız dünyalıydı falan. Dünyalıydı. Yok pardon uzaylı. Yoruldum. İnanma lütfen. Senin için belki evet olabilir bu kız dünyalı. Gerçekten yani. Ben evet uzaylıyım. Son söylemek istedim bu arada ama neyse. Güzel yani değerli sorular. Bence herkesin bunu biraz düşünmesi yarar. O yüzden yalnız kaldım özellikle. Ama dürüst cevap vermek lazım. Zaten bence en büyük sorunumuz orada. Bazen kendimize karşı dürüst oluyoruz. Bir insan sana bir şey sorduğunda dürüst davranmaya dirilsin ama insanlar çoğu zaman kendine dürüst denir. Bence en büyük sorun da o. Kesinlikle toplumun en büyük sorunu bence bu. Herkes yalancı diyormuş. Evet herkes yalancı. Tabii ki öyle bir şey yok. Bence güzel sorular sorduk bugün. Kesinlikle. Düşündürücü oldu benim için en azından. Tabii bunların cevabını bulmak kolay değil. Zaman ayırmak lazım. Hemen bulamazsın zaten. Kesinlikle. Öyle bir amacım yok. Unutun yani hemen bir şeyin sorularını sorularınızı cevaplarınızı bulursanız orada bir sorun var derim. Çok da düşünülmemiştir o zaman. Çok düşünülmeyi de bırak. Hayat bu. Yani bir gün seni çok mutlu eden şey öbür gün seni mutlu etmeyebilir. Yani aslında her gün sorulacağın ve her gün de farklı cevaplar alabileceğin sorular bunlar. Sonuçta insanız ve her gün değişiyoruz. O yüzden. Çok da şaşırmamak lazım. Yani her gün farkındalığımız açılırsa ne mutlu bize yani. Ama umuyorum ki herkes iyi yönde değişir. Kendine tanınma yönünde değişir. Bunun en azından adınlarını atarlar. Ben kendi adıma bugün bu sorular için çok mutluyum. Umarım dünyenlerimiz de ilham alabilir. Umarım umarım. Bir yerini bulmaya uğurluklarımda. Yani bugün bir soruyla başladık. Bir sürü soru sorduk. Yarın belki bir cevapla uyanacağız. Umarım yani. Ama en güzeli artık şu bence. Aramaya başladık. Yola çıktık. Aynen öyle. Kapılıyorum sana. Arkadaşlar bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Gizli Bahçe'den bir günlük bu kadar. Kendinize zaman ayırmayı ve iç köşenizde sabırla dinlemeyi unutmayın. Çünkü en güzel köşe herkesin kendi iç yolculuğudur. Görüşmek üzere. Görüşürüz. Bay bay. Bay bay. Bye bye. Adios.